2.27.2010

Cnbc-e Müzikleri :D

CNBC-e dergiyi takip edenler bilir, okur mektuplarına cevap veren -ayar veren
diyesim var- bi CA ve GY vardır. En kıl oldukları soruların ''soundtrack'i ne
bunuaann??'' tarzı olanlar olduğu da 100 metre öteden bellidir. E haklı adamlar, nette arayınca hepsi çıkıyor o müziklerin. Hala o tür soruları olanlara işte mini bi CNBC-e soundtrack listesi. Şahsi favorim Dexter, CSI NY ve Closer'lar. Hele Blood Theme kesinlikle dinlenmeli.

- Hung giriş müziği: The Black Keys / I'll be Your Man
- NipTuck reklam müziği : Kanye West/Flashing Lights
- NipTuck giriş müziği: The Engine Room/A Perfect Lie
- Dexter giriş müziği: Rolfe Kent/Main Theme
- Dexter son müziği: Daniel Licht/Blood Theme
- Dexter reklam müziği: The Pierces/Secret
- Chuck giriş müziği: Cake/Short Skirt Long Jacket
- Chuck reklam müziği: Matthew Corbett,Mike Wilkie/Just Standing
- T.BigBang.T giriş müziği: Barenaked Ladies/ Big Bang Theory
- Pushing Daisies giriş müziği: Beatles/I Wanna Hold Your Hand
- Cold Case reklam müziği: Nirvana/Come as you are
- Gossip Girl S1 Reklam Müziği: The All American Rejects/Dirty Little Secret
- Gossip Girl S2 reklam müziği: Ida Maria/Oh my God
- Smallville giriş müziği: Remy Zero/Save Me
- Scrubs giriş müziği: Lazlo Bane/I'm Not Superman
- H.I.M.Y.M. giriş müziği: The Solids/Hey Beautiful
- Ghost Whisperer reklam müziği: Chris Corner/Always Us
- Ghost Whisperer S? reklam müziği: David Goldsmith&Andrew Britton/Little Miss Something
- Desperate Housewives reklam müziği: Shakira/She Wolf
- CSI NY jenerik müziği: The Who/Teenage Wasteland
- CSI NY reklam müziği: Cold War Kids/ I've Seen Enough
- The OC giriş müziği: Phantom Planet/California
- Breaking Bad S1 reklam müziği: Pink/Trouble
- Mad Men S1 reklam müziği: Amy Winehouse/You Know I'm No Good
- Mad Men S2 reklam müziği: Seal/This is a Man's World
- One Tree Hill giriş müziği: Gavin DeGraw/I Don't Want To Be

K

Kısa Kısa...

  • Gereksiz işler müdürü olarak belirtmekten gurur duyarım: Vogue Türkiye çıktı. Ama nasıl çıktı arkadaş. Gündem durdu gazeteler vogue'la doldu. Memleketimin tek eksiği buymuş demek ki. Ayrıca aldım evet. Dergi 600 sayfa ki moda dergisi okuyorsanız alışkınsınızdır. Ama 300ü reklam, yani Vogue'cular 'ohaaa 500 sayfa kesin almalıyım' diyen kerizlerin -bkz ben- parasını yiyorlar. Ayrıca kapaktaki Jessica Stam'in insan, üstündeki elbisenin gerçek olmadığına karar verdim, bu da böyle biline.
  • 180 derece dönerek daha önemli bir konuya parmak basıyorum: Gorillaz albüm çıkarıyor. Gorillaz'ı hiç duymayan MTV'de bi Madonnalı performansını, bi Feel Good Inc.ini, Clint Eastwood'unu duymuştur, kulağına tanıdık gelir. Her neyse. Albümün adı Plastic Beach'miş. Ve Lou Reed / Clash elemanları (bi de nereden çıktıysa Snoop Dogg) gibi feat. artistleri var. Şimdilik sadece Stylo'yu dinletiyorlar hainler. Yukarıdaki görsel de ona ait. Ha bi de daha çıkmamış albümü indirmeye kalkanlar hazin son -başka albümün inmesi- ile karşılaşıyormuş diyorlar.
  • Ayrıca burdan Billboard'daki Bülent Üstün'ün yazılarına olan aşkımı ilan etmek istiyorum. En son ''Gitarı sahnede kırdıktan sonra japonla yapıştırmaktır asıl grunge ruhu.'' lafıyla yüzüme yapışan bi sırıtışa sebep oldu. Çok iyi çok.

K

2.22.2010

Sevgi Pötürü Slash ve Fergie'den Nefret Ediyorum



Yine ben. İnatçı insanlar, yazmayı reddettiler. D de olmasa ne olacak bu blogun hali? Oha abarttım.
Neyse, bugün yaptığımız bir muhabbet üzerine başlayabildim bu yazıya. Şu satırları yazarken Fergie "Take me doooown to the paradise city..." diye bağırdı kulağımda. Evet, K'nın söylemesi üzerine orijinalini almayı bekleyemeden Aresin sıcak ve şefkatli sayfalarından indirdim şakırıyı. Bilmeyenlere ayrıntı; Slash'in yeni çıkardığı albümde zilyon adet ayrı dünyanın insanın -Ozzy'den Fergie'ye- düeti var. Şüphesiz ki bu kadronun yorumladıkları arasında, bana en çok batan Paradise City ismi oldu. Abi, Axl'ın o geberten çığlıkları olmadan bir şeye benzer mi o şarkı? Yok, benzememiş de zaten. Neyse, K'ye "Olueem ben orijinalini alıcam o albümün." diye burnu kaf dağında bir yorum yaptıktan sonra, dayanamadım. Şu an da şarkıyı 3. kez dinliyorum zaten.
Gelelim yorumlara. Berbat. Eh, ne beklenir. Ayrıca sırf Fergie de değil. Tanhımlayamadığım bir rap akıntısı var nakarat dışında. Mesela Fergie biraz da olsa estirebiliyor "So faaaar awaaaaay" çığlıklarında. Bi gıdım olsun, çok az olsun dinlenebilir. Ama arkadan gelen ufacık tefecik "so far away, o yea" gibi ancak tanımlanabilecekler sözler... Hayır, olamaz.
Bilmem bilir misiniz, bu D denen insan çok fena Guns N' Roses fanıdır. Ve dinlediği ilk GN'R şarkısı da Paradise City'dir. O kadar maneviyatı olan bir şarkının böyle ibişlerin eline geçmesi canımı sıktı. Slash'in normalden yavaş attığı sololar, kıytırık vokal, gözümde oluşan bir R&B klibi izlenimi falan... Hoş şeyler değil bunlar. Slash'i esefle kınıyor, Axl'ın duruma zehir zemberek bir yorum yapmasını can-ı gönülden istiyorum. Parklarda kangrularla aşk yaşayacağına, itiraz etsin lan! Artık göbekli, sarı dişli, sivri burun ayakkabılı bir kıro olsa da; karısını camlar üzerinde sürükleyen Axl'ın dönmesi de yakındır bu gidişle.

Dinlemek isteyenlere;
Ahan da o Paradise City. Fergie'cikli felan.

Orijinal Paradise City. Dinlesilesi, sevilesi. Bir de konser versiyon. İbretlik.


D.

2.14.2010

''Boş Jenerasyon'' dememiş miydik?

Arabayla Panora'ya gidiyoruz. Arabada bir dergi var ve derginin içinde bir yazı. Tepesine ebeveynlerin çocuklara okutması için not düşülmüş. Madde madde nasıl ders çalışılması gerektiği anlatılıyor. ''Derslerinizi bitirince ilgi alanlarınıza vakit ayırabilirsiniz çocuklaaar''. İlgi alanları dediği kurslar olsa gerek. 'Proje Çocuk' ya bunlar.

Proje Çocuk ne bilmeyenler için açayım biraz. Hani bir sömestr karate kursuna, bir yaz tatili elinde Tübitak Çocuk kitapları deniz kıyısında fosil bulmaya giden, bunu yaparken de yüzlerinde her an okulun tekinin tanıtım broşürüne yakışır bir gülümseme yapışmış duran çocuklar var ya. Onlar işte bu proje çocuklar. Büyüyünce, ohooo, büyüyünce genetik mühendisi, doktor; olmazsa yazar, arkeolog, sanat tarihçisi falan olacaklar.

3 yaşımda bir rüya arkadaşım vardı. Biraz büyüyünce bana alınan mavi balondan insan figürüyle cisimleşti ve insanlaştı. Ortaokula geçince yalan söylediğimde suratını asan ışığa inanmamaya başladım. Bana hikayeler anlatan, küçücük bir çocukken gözlerimi kapattırıp elimi tutarak ''bak uçuyoruz, k, uçuyoruz!!'' diyen teyzem işe başlamıştı ve kalem etekleri vardı. Gelecek diye birşey çıkmıştı başımıza ve ona sahip olmak için çok çok çok çok çalışmamız gerekiyordu.

Orada bir çocuk bale kursuna, gitar bilmemnesine gidiyor. Her sabah altıda uyanıyor, derslerini çalışıp sonra da ''hobilerine zaman ayırıyor''. Büyüyecek. Üniversite sonra bir iş. 2 çocuk biri kız biri erkek tam olması gerektiği gibi. Bir dolu öğrencinin karşısında ders verirken, ya da mikroskopta birşeyler incelerken Tanrı'yı, şu an camdan atlasa dünyada neyin değişeceğini, keşkelerini düşünecek.

Ve rüyalarını kaybeden başka bir ''çocuk'' bir iki sene sonra her sevdiği müzik çaldığında gitarı tutan ellerin kendisininkiler olduğunu düşünmeyi bırakacak.

Proje Baba ''Ikea katalogundan hangi masaüstü çatal bıçak setinin kendisini daha iyi ifade ettiğini'' aramaya başlayacak.

fazla düşünüp ne olacak?
ne diye başımızı belaya sokalım?
oturalım oturduğumuz yerde.
işte mis gibi çorba.
ne diye başımızı belaya sokalım?

şarap hazırsa,
içelim;
tırnaklarımız uzamışsa,
keselim.
fazla düşünüp ne olacak?
ne diye başımızı belaya sokalım?

dritero agolli

Bize ''me generation'' diyorlarmış
Bencil Jenerasyon.
Çevremizi sanki biz bi gezegenmişiz de onlar yörüngelermiş gibi.
Hadi ya? Ne yapar bizim yaşımızdaki biri?
Eve gelir. Facebook'u açar. Çevresinin kendi sevdiği müzikleri ve kendi güldüğü şakaları beğenip beğenmediğine bakar. Beğeniyorsa sevinir. Beğenmiyorsa üzülür.
Aykırı olmak mı, isyan mı demiştiniz?
Çok aykırıdır o. MSN'in ''ne dinliyorsunuz'' özelliğini açar ve hep birşeyler dinler. Bu esnada tavana bakar.
Yörüngelerinin kölesidir.
Geleceğin çarkı, hadi olmadı dişlisidir.

Ve bir gün çocuklarının dinlediği müzik ona kuru gürültü gibi gelir. Her günün dizi programını bilir. ''Birisi olmak istemiş olan bir hiçkimse''dir artık.

- çocuk büyür
rüya ölür
ve artık
keyifli bir uyuşuklu içerisindedir- (pink floyd'dan)
(ara sıra serpiştirilmiş tırnak içi sözler fight club'dan)

2.12.2010

Ve D Hayatına "Sevindirik" Sıfatıyla Devam Edecektir


O kadar mutluyum, o kadar içim içime sığmıyor ki; yarım ağızla "D bu bizim de blogumuz lan, yazma artık." diye dile gelen K, G ve S'yi sallamayaraktan başladım satırlara. Çok deli mutluyum çünkü. Kırk yılda bir mutlu oluyorum çünkü. Çünkü hiç beklemiyordum, noluyo ki oldum. Ve konuya neden kıçından başladım onu da bilmiyorum. Konuyu hikayeleştirip, egoist insan modelinde hayatımı yazıcam gibi bişey yazıcam şu an.

12 Şubat 2010. Saat 12.00 civarı. (Biliyorum, salladım.)
Elimizde bir dergi. (Bkz. iki gıdım cool imajı verdiysek onu da yitirmemek için dergi anonimmiş gibi davranmak.) Burç kısmını okuyoruz. Ulu dergi dedi ki, küs arkadaşını aramıyorsun. Hoppala! Büyüksün abi, dedim. Elim telefona gitmedi değil. Ama ne diye gitsin? Kaç bin kere özür diler bir insan? Ben hayatımda o kadar sürünmedim ki. Yine de bi' garip oldum. Mahoş, mayhoş oldum. Turşu oldum. Ama bikaç dakika sonra sütlaç kıvamında eğlenceli bir insan olup helva gibi yutkunurken birazcık zorlattırdım.

Sanatsal etkinlik koro falan derken, unuttum tamamen o dergide yazanları. Hiç sallamadım. Bi' arkadaş gelir, öteki gider psikolojisiyle asla yanaşamadığım durumun ciddiyetini ise gayet biliyordum: Hayatından şu ana dek hiç arkadaş çıkarmamış olan D, birinin hayatından "mutsuzluk sebebiyeti verme" suçundan yargılanıp müebbet bir düşmanlığa hapsedilmişti. Eve geldiğimde, ne sütlaç ne de turşuydum. Tamamen böyle şey gibi. Ne gibi. Koz helva gibi; ama bayat koz helva. O içindeki yapışkan şey tat verme yetisini yitirmiş gibi. Odun gibi böyle.

Ve MSN'de G ile konuşurken, bir mesaj geldi telefonuma. Daimi hayranım Avea'dan olduğumdan emin olduğum bir şekilde koz helva kıvamında açtım mesajı. Aveadan değildi. M'dendi. Ondan, evet. O küs olduğum, kapılarında gece gündüz yattığım (hö?) ve epeyce sonra umudu kestiğim insan! "D. Özledim." diyor. O anda alev alan koz helvadan ateşin üstündeki pudinge dönüştüm. İnsanın ağzını yakan türden. Yaktıktan sonra da bikaç saat üstüne koklanan gülleri -diğer besin maddelerinin tadını- sabote eden kor gibi puding.

Ve an itibariyle mesajlaşıyoruz. Sokak'ın önünden geçerken içeri baktığımı itiraf ettim. Felsefe'ye gitmeyi düşündüğümü söylemedim. Gündüz vakti bulabileceğimi sanmıyordum zaten. Neyse. Ilınmış puding olarak, umarım barışırız diyorum. Umarım barışırız M.



D.