2.27.2010

Cnbc-e Müzikleri :D

CNBC-e dergiyi takip edenler bilir, okur mektuplarına cevap veren -ayar veren
diyesim var- bi CA ve GY vardır. En kıl oldukları soruların ''soundtrack'i ne
bunuaann??'' tarzı olanlar olduğu da 100 metre öteden bellidir. E haklı adamlar, nette arayınca hepsi çıkıyor o müziklerin. Hala o tür soruları olanlara işte mini bi CNBC-e soundtrack listesi. Şahsi favorim Dexter, CSI NY ve Closer'lar. Hele Blood Theme kesinlikle dinlenmeli.

- Hung giriş müziği: The Black Keys / I'll be Your Man
- NipTuck reklam müziği : Kanye West/Flashing Lights
- NipTuck giriş müziği: The Engine Room/A Perfect Lie
- Dexter giriş müziği: Rolfe Kent/Main Theme
- Dexter son müziği: Daniel Licht/Blood Theme
- Dexter reklam müziği: The Pierces/Secret
- Chuck giriş müziği: Cake/Short Skirt Long Jacket
- Chuck reklam müziği: Matthew Corbett,Mike Wilkie/Just Standing
- T.BigBang.T giriş müziği: Barenaked Ladies/ Big Bang Theory
- Pushing Daisies giriş müziği: Beatles/I Wanna Hold Your Hand
- Cold Case reklam müziği: Nirvana/Come as you are
- Gossip Girl S1 Reklam Müziği: The All American Rejects/Dirty Little Secret
- Gossip Girl S2 reklam müziği: Ida Maria/Oh my God
- Smallville giriş müziği: Remy Zero/Save Me
- Scrubs giriş müziği: Lazlo Bane/I'm Not Superman
- H.I.M.Y.M. giriş müziği: The Solids/Hey Beautiful
- Ghost Whisperer reklam müziği: Chris Corner/Always Us
- Ghost Whisperer S? reklam müziği: David Goldsmith&Andrew Britton/Little Miss Something
- Desperate Housewives reklam müziği: Shakira/She Wolf
- CSI NY jenerik müziği: The Who/Teenage Wasteland
- CSI NY reklam müziği: Cold War Kids/ I've Seen Enough
- The OC giriş müziği: Phantom Planet/California
- Breaking Bad S1 reklam müziği: Pink/Trouble
- Mad Men S1 reklam müziği: Amy Winehouse/You Know I'm No Good
- Mad Men S2 reklam müziği: Seal/This is a Man's World
- One Tree Hill giriş müziği: Gavin DeGraw/I Don't Want To Be

K

Kısa Kısa...

  • Gereksiz işler müdürü olarak belirtmekten gurur duyarım: Vogue Türkiye çıktı. Ama nasıl çıktı arkadaş. Gündem durdu gazeteler vogue'la doldu. Memleketimin tek eksiği buymuş demek ki. Ayrıca aldım evet. Dergi 600 sayfa ki moda dergisi okuyorsanız alışkınsınızdır. Ama 300ü reklam, yani Vogue'cular 'ohaaa 500 sayfa kesin almalıyım' diyen kerizlerin -bkz ben- parasını yiyorlar. Ayrıca kapaktaki Jessica Stam'in insan, üstündeki elbisenin gerçek olmadığına karar verdim, bu da böyle biline.
  • 180 derece dönerek daha önemli bir konuya parmak basıyorum: Gorillaz albüm çıkarıyor. Gorillaz'ı hiç duymayan MTV'de bi Madonnalı performansını, bi Feel Good Inc.ini, Clint Eastwood'unu duymuştur, kulağına tanıdık gelir. Her neyse. Albümün adı Plastic Beach'miş. Ve Lou Reed / Clash elemanları (bi de nereden çıktıysa Snoop Dogg) gibi feat. artistleri var. Şimdilik sadece Stylo'yu dinletiyorlar hainler. Yukarıdaki görsel de ona ait. Ha bi de daha çıkmamış albümü indirmeye kalkanlar hazin son -başka albümün inmesi- ile karşılaşıyormuş diyorlar.
  • Ayrıca burdan Billboard'daki Bülent Üstün'ün yazılarına olan aşkımı ilan etmek istiyorum. En son ''Gitarı sahnede kırdıktan sonra japonla yapıştırmaktır asıl grunge ruhu.'' lafıyla yüzüme yapışan bi sırıtışa sebep oldu. Çok iyi çok.

K

2.22.2010

Sevgi Pötürü Slash ve Fergie'den Nefret Ediyorum



Yine ben. İnatçı insanlar, yazmayı reddettiler. D de olmasa ne olacak bu blogun hali? Oha abarttım.
Neyse, bugün yaptığımız bir muhabbet üzerine başlayabildim bu yazıya. Şu satırları yazarken Fergie "Take me doooown to the paradise city..." diye bağırdı kulağımda. Evet, K'nın söylemesi üzerine orijinalini almayı bekleyemeden Aresin sıcak ve şefkatli sayfalarından indirdim şakırıyı. Bilmeyenlere ayrıntı; Slash'in yeni çıkardığı albümde zilyon adet ayrı dünyanın insanın -Ozzy'den Fergie'ye- düeti var. Şüphesiz ki bu kadronun yorumladıkları arasında, bana en çok batan Paradise City ismi oldu. Abi, Axl'ın o geberten çığlıkları olmadan bir şeye benzer mi o şarkı? Yok, benzememiş de zaten. Neyse, K'ye "Olueem ben orijinalini alıcam o albümün." diye burnu kaf dağında bir yorum yaptıktan sonra, dayanamadım. Şu an da şarkıyı 3. kez dinliyorum zaten.
Gelelim yorumlara. Berbat. Eh, ne beklenir. Ayrıca sırf Fergie de değil. Tanhımlayamadığım bir rap akıntısı var nakarat dışında. Mesela Fergie biraz da olsa estirebiliyor "So faaaar awaaaaay" çığlıklarında. Bi gıdım olsun, çok az olsun dinlenebilir. Ama arkadan gelen ufacık tefecik "so far away, o yea" gibi ancak tanımlanabilecekler sözler... Hayır, olamaz.
Bilmem bilir misiniz, bu D denen insan çok fena Guns N' Roses fanıdır. Ve dinlediği ilk GN'R şarkısı da Paradise City'dir. O kadar maneviyatı olan bir şarkının böyle ibişlerin eline geçmesi canımı sıktı. Slash'in normalden yavaş attığı sololar, kıytırık vokal, gözümde oluşan bir R&B klibi izlenimi falan... Hoş şeyler değil bunlar. Slash'i esefle kınıyor, Axl'ın duruma zehir zemberek bir yorum yapmasını can-ı gönülden istiyorum. Parklarda kangrularla aşk yaşayacağına, itiraz etsin lan! Artık göbekli, sarı dişli, sivri burun ayakkabılı bir kıro olsa da; karısını camlar üzerinde sürükleyen Axl'ın dönmesi de yakındır bu gidişle.

Dinlemek isteyenlere;
Ahan da o Paradise City. Fergie'cikli felan.

Orijinal Paradise City. Dinlesilesi, sevilesi. Bir de konser versiyon. İbretlik.


D.

2.14.2010

''Boş Jenerasyon'' dememiş miydik?

Arabayla Panora'ya gidiyoruz. Arabada bir dergi var ve derginin içinde bir yazı. Tepesine ebeveynlerin çocuklara okutması için not düşülmüş. Madde madde nasıl ders çalışılması gerektiği anlatılıyor. ''Derslerinizi bitirince ilgi alanlarınıza vakit ayırabilirsiniz çocuklaaar''. İlgi alanları dediği kurslar olsa gerek. 'Proje Çocuk' ya bunlar.

Proje Çocuk ne bilmeyenler için açayım biraz. Hani bir sömestr karate kursuna, bir yaz tatili elinde Tübitak Çocuk kitapları deniz kıyısında fosil bulmaya giden, bunu yaparken de yüzlerinde her an okulun tekinin tanıtım broşürüne yakışır bir gülümseme yapışmış duran çocuklar var ya. Onlar işte bu proje çocuklar. Büyüyünce, ohooo, büyüyünce genetik mühendisi, doktor; olmazsa yazar, arkeolog, sanat tarihçisi falan olacaklar.

3 yaşımda bir rüya arkadaşım vardı. Biraz büyüyünce bana alınan mavi balondan insan figürüyle cisimleşti ve insanlaştı. Ortaokula geçince yalan söylediğimde suratını asan ışığa inanmamaya başladım. Bana hikayeler anlatan, küçücük bir çocukken gözlerimi kapattırıp elimi tutarak ''bak uçuyoruz, k, uçuyoruz!!'' diyen teyzem işe başlamıştı ve kalem etekleri vardı. Gelecek diye birşey çıkmıştı başımıza ve ona sahip olmak için çok çok çok çok çalışmamız gerekiyordu.

Orada bir çocuk bale kursuna, gitar bilmemnesine gidiyor. Her sabah altıda uyanıyor, derslerini çalışıp sonra da ''hobilerine zaman ayırıyor''. Büyüyecek. Üniversite sonra bir iş. 2 çocuk biri kız biri erkek tam olması gerektiği gibi. Bir dolu öğrencinin karşısında ders verirken, ya da mikroskopta birşeyler incelerken Tanrı'yı, şu an camdan atlasa dünyada neyin değişeceğini, keşkelerini düşünecek.

Ve rüyalarını kaybeden başka bir ''çocuk'' bir iki sene sonra her sevdiği müzik çaldığında gitarı tutan ellerin kendisininkiler olduğunu düşünmeyi bırakacak.

Proje Baba ''Ikea katalogundan hangi masaüstü çatal bıçak setinin kendisini daha iyi ifade ettiğini'' aramaya başlayacak.

fazla düşünüp ne olacak?
ne diye başımızı belaya sokalım?
oturalım oturduğumuz yerde.
işte mis gibi çorba.
ne diye başımızı belaya sokalım?

şarap hazırsa,
içelim;
tırnaklarımız uzamışsa,
keselim.
fazla düşünüp ne olacak?
ne diye başımızı belaya sokalım?

dritero agolli

Bize ''me generation'' diyorlarmış
Bencil Jenerasyon.
Çevremizi sanki biz bi gezegenmişiz de onlar yörüngelermiş gibi.
Hadi ya? Ne yapar bizim yaşımızdaki biri?
Eve gelir. Facebook'u açar. Çevresinin kendi sevdiği müzikleri ve kendi güldüğü şakaları beğenip beğenmediğine bakar. Beğeniyorsa sevinir. Beğenmiyorsa üzülür.
Aykırı olmak mı, isyan mı demiştiniz?
Çok aykırıdır o. MSN'in ''ne dinliyorsunuz'' özelliğini açar ve hep birşeyler dinler. Bu esnada tavana bakar.
Yörüngelerinin kölesidir.
Geleceğin çarkı, hadi olmadı dişlisidir.

Ve bir gün çocuklarının dinlediği müzik ona kuru gürültü gibi gelir. Her günün dizi programını bilir. ''Birisi olmak istemiş olan bir hiçkimse''dir artık.

- çocuk büyür
rüya ölür
ve artık
keyifli bir uyuşuklu içerisindedir- (pink floyd'dan)
(ara sıra serpiştirilmiş tırnak içi sözler fight club'dan)

2.12.2010

Ve D Hayatına "Sevindirik" Sıfatıyla Devam Edecektir


O kadar mutluyum, o kadar içim içime sığmıyor ki; yarım ağızla "D bu bizim de blogumuz lan, yazma artık." diye dile gelen K, G ve S'yi sallamayaraktan başladım satırlara. Çok deli mutluyum çünkü. Kırk yılda bir mutlu oluyorum çünkü. Çünkü hiç beklemiyordum, noluyo ki oldum. Ve konuya neden kıçından başladım onu da bilmiyorum. Konuyu hikayeleştirip, egoist insan modelinde hayatımı yazıcam gibi bişey yazıcam şu an.

12 Şubat 2010. Saat 12.00 civarı. (Biliyorum, salladım.)
Elimizde bir dergi. (Bkz. iki gıdım cool imajı verdiysek onu da yitirmemek için dergi anonimmiş gibi davranmak.) Burç kısmını okuyoruz. Ulu dergi dedi ki, küs arkadaşını aramıyorsun. Hoppala! Büyüksün abi, dedim. Elim telefona gitmedi değil. Ama ne diye gitsin? Kaç bin kere özür diler bir insan? Ben hayatımda o kadar sürünmedim ki. Yine de bi' garip oldum. Mahoş, mayhoş oldum. Turşu oldum. Ama bikaç dakika sonra sütlaç kıvamında eğlenceli bir insan olup helva gibi yutkunurken birazcık zorlattırdım.

Sanatsal etkinlik koro falan derken, unuttum tamamen o dergide yazanları. Hiç sallamadım. Bi' arkadaş gelir, öteki gider psikolojisiyle asla yanaşamadığım durumun ciddiyetini ise gayet biliyordum: Hayatından şu ana dek hiç arkadaş çıkarmamış olan D, birinin hayatından "mutsuzluk sebebiyeti verme" suçundan yargılanıp müebbet bir düşmanlığa hapsedilmişti. Eve geldiğimde, ne sütlaç ne de turşuydum. Tamamen böyle şey gibi. Ne gibi. Koz helva gibi; ama bayat koz helva. O içindeki yapışkan şey tat verme yetisini yitirmiş gibi. Odun gibi böyle.

Ve MSN'de G ile konuşurken, bir mesaj geldi telefonuma. Daimi hayranım Avea'dan olduğumdan emin olduğum bir şekilde koz helva kıvamında açtım mesajı. Aveadan değildi. M'dendi. Ondan, evet. O küs olduğum, kapılarında gece gündüz yattığım (hö?) ve epeyce sonra umudu kestiğim insan! "D. Özledim." diyor. O anda alev alan koz helvadan ateşin üstündeki pudinge dönüştüm. İnsanın ağzını yakan türden. Yaktıktan sonra da bikaç saat üstüne koklanan gülleri -diğer besin maddelerinin tadını- sabote eden kor gibi puding.

Ve an itibariyle mesajlaşıyoruz. Sokak'ın önünden geçerken içeri baktığımı itiraf ettim. Felsefe'ye gitmeyi düşündüğümü söylemedim. Gündüz vakti bulabileceğimi sanmıyordum zaten. Neyse. Ilınmış puding olarak, umarım barışırız diyorum. Umarım barışırız M.



D.

2.11.2010

Festivaller Falan Filan

'Bloga güncel şeyler yazalım eheheh' geyiğinin baş sorumlusu olarak birkaç gün önce güncel şimdi olsa olsa haftalık bir haberle başlamak istiyorum: Rock'n Coke 2010'un iptal edilişi!! ne kadar üzüldünüz yüreğiniz kan ağladı değil mi... ''Kola kapitalizmin içeceğidir nerde kaldı rock'u'' lafına hiç girmeyecek olsam da (desteklemediğimden değil, girersem çıkamayacağımdan) zamanında, 2003-4'te vs, hani ben minicik bir çocukken, Dead Kennedys (ki çok iyi bir punk grubudur, punk dinleyip DK dinlemeyen bizden değildir hatta), Iggy and The Stooges (iggy pop?!), The Cure (hiç bilmeyen bile boys don't cry'ı bilir), Smashing Pumpkins (evet billy corgan keltoşu geldi gitti bu ülkeye, ayak bastı yani, vay canına.), ve Wikipedia Özgür Ansiklopedia'nın söylediği üzere Echo & The Bunnymen, Suede, Editors, Kasabian gibi baba grupları getirmiş bir festivaldir sonuçta. Ha bu sene olsa gidecek miydim? Yoo. Blogta ''şu grup geldi bu grup geldi Türkiye'ye konserine gitsenize'' gibi ahkam kesecek miydim? Büyük ihtimalle.

Şimdi asıl konuma geçiyorum: Sonisphere. Birkaç hafta önce belki siz de Facebook'ta -evet facebook'a kadar düştü...- görmüşsünüzdür belki. Ben bu tantanayı birkaç ay öncesinde keşfetmiştim, o zaman bahsedilen gruplar Iggy and The Stooges, Iron Maiden, Alice Cooper falandı ki baya mutlu olmuştum. İnsan umduğunu değil bulduğunu yiyor tabi, bu insanlar Finlandiya'ya kadar gelip sonra geri dönecekmiş. Asıl gelecek isimleri açıklıyorum (buraya bir drumroll lütfen ...): Metallica, Anthrax, Slayer, Megadeth, bi de Metallica'nın konuğu olarak Heaven & Hell. Hem de bunlar aynı günde çıkıyor. Evet trash dinleyicisi falansanız şu an halay çekebiliyor olma ihtimaliniz yüksek. Diğer günler için de Rammstein ve birkaç başka Türk grubu olacakmış -nispeten tırt gruplar olacak sanırsam-.Evet. Bu kadar. Dağılabilirsiniz.


-K

2.10.2010

The Last House On The Left


Gündemi geriden takip eden D, bu filmi de sonlara doğru izleyebildi. Hatta o kadar düştü ki, D &R'da indirime girdiğinde alabildi. Yanında August Rush'ı da aldı. G çok övdü, merak etti kızcağız.

Filmin fragmanını ilk Uninvited'ı sinema salonunda izlemek üzere ömür gibi reklamlarda patlamoş mısırın yarısını tüketirken görmüştüm. Bilindik bir melodi vardı fonda... Sweet Child O' Mine! Tanıdık melodi, yabancı ses ve düzenleme. Sonradan öğrendiğim üzere, Sherly Crow denen bir teyzenin versiyonuymuş o. Yok ama, olmamış. Axl'ın o çok orijinal, eşi benzeri yer yüzüne bir daha hiç uğramayacak sesi; Slash'in geberten soloları olmadan SCOM değil o. Başka bir şey. Skash'in tiksindiği kadar olan bir şey. Her neyse, saptım konudan. O an izlemeye karar vermiştim, ve gerçek anlamda izleme kararı almışken; üstte belirttiğim sefil ortamın oluşmasıyla, pek hazzetmediğim bir türe sahip olan cânım filmin başına oturdum.

Filmin ana karakteri Mari (Sara Paxton) sanıyorum. Bu çıtı pıtı, çıtır pıtır genç kızımız ve ailesi, sanıyorum tatil için geldikleri ıssız evlerinde konaklamaya başlıyorlar. Bu çekirdek ailenin bir bireyi, Mari'nin abisi ölmüş. Fotoğraflarından gördüğümüz kadarıyla son derece yakışıklı, bir içim su ayrıca kendisi. Bu yüzden kızcağız depresyonda biraz. Ne üdüğü belirsiz bir arkadaşıyla buluşmak için, zar zor izin alıyor ebeveynlerden. Paige (Martha MacIsaac) isimli bu insan, tam anlamıyla sağlık kitaplarında falan geçen "arkadaş sebebiyle kötü alışkanlıklar edinilir" maddesinin konu mankeni. Otçu falan. Bu arkadaşların muhabbetleri sırasında ortama damlayan Justin (Spencer Clark) de asosyal uyuşturucu taciri. Paige denen kafası boş insanın da teşvikiyle gittikleri otel odası(idi sanırım o) kabusları oluyor. Özellikle Justin'in babası Krug(Garret Dillahunt)'ın baş psikopat haline çok fena hayran, aşık oluyorum. Ve çarpık aile düzenleri... Beni benden alan ise, sonunda çok daha farklı şeylerin yol açağı olay: Aile olaya karışır ve gayet temiz bir ailenin bile evlerinde katliam olacağı gerçeği seyircinin gözüne sokulur. Buradaki ironiye hayran olmamak da mümkün değildir.

D.

2.05.2010

Slash'le birlikte albüm kaydetmek istemez misiniz?


Bilirsiniz, Windows Live Messenger'la birlikte açılan; ona bağımlı yaşayan asalak bir pencere var. Adını bilmiyorum tam; ama ben Plus yüklediğimden beri kendisinden ikrah ettiğim için bunun Plus'la ilgili bir zımbırtı olduğunu sanıyorum. Her neyse, bu msn.com'un bit kadar özeti gibi. Ezik bişey. Böyle tam msn.com olamamış da, ona özeniyomuş da, onun için saçını sarıya boyatmış gibi. Hiç hazzetmiyorum ben kendisinden; zira 382749 sekmesi önceden kalmış mozilla sekmesi emektar bilgisayarımı yeterince yorarken lüzumsuz, şu testleri çözün, şu ünlü nerde vs. çok nitelikli bilgilerle dolu ek bir kutu bilgisayarın acı seslerine katkıda bulunuyor çok fena. Her seferinde de tereddüt etmeden kapatıyorum sübyanı.

Oysa bu kez, bambaşkaydı. Bu kez bit kadar bir Slash gördüm sağ kenarda, dedim n'oluyo. Hani bünye alışmış Paris Hilton'lara, balkonda cıbıldak görünmüş Naomi Watts'lara. Bu kez ise, Slash yahu; Slash! Tabi ne olduğuna bakmadan atladım direk. Koskoca bir başlık: Yetenekli Müzisyenleri Arıyor! Haa, iyi güzel dedim. Ancak altında da ilk başlıktan bir şeyler anlamayan moronların kafalarında parıltılı imajlar yaratmak için gibi şöyle denmiş: Slash'le birlikte albüm kaydetmek istemez misiniz? İtiraf edeyim, fırtınalar koptu içimde. O moron benim, diye haykırdım. Saygılar bit pencere, ben ikincide anladım dedim. Böyle garip bi coşku duydum. Öyle coşkulandım ki, o coşkunun pankreasımı titrettiğini hissettim; o derece. Sonra okudum devamını. Yanlış anlaşılmasın, çok sonra yani. O coşku yerini artçılarına bıraktıktan, ruhum artçılardan en koskocaman hasarla kurtulduktan sonra.

Bir siteye yüklenecekmiş videolar. Takılmadım. Umutsuzdum. Hala da öyleyim, neyse. Ama orda bi' Mike Clink ismi gördüm; öldüm. GN'R'min en az Axl(Rose) kadar GÜL'ü bi' arkadaş. (İğrenç espri bence artçıların etkisi). O 3 şarkılık EP'nin sahibi olacak insan gelsin, elini öperim dedim. Slash'le stüdyoya girecek insanın elini öperim arkadaş. Slash'in eli öpülmez, Slash'le çalanın eli öpülür. Slash'i yer yutarım, o yüzden. Abarttım mı?

D.

2.03.2010

Back on the Road!!!

Yola çıkmayı çok seviyorum ya. İnsanların sıkılıp oflayıp pufladığı kilometre dolusu yolları seviyorum en çok. Klostrohobisi olan, dar alanlara sıkışmmayı seven; hem de hayatını abur cubur yemek, müzik dinlemek ve okumak üçgeninde harcamak isteyen bir insan olduğum için belki de. Müzik müzik diyorum da, müzik dinlediğim yok aslında. Hayvansı boyutlara ulaşmış mp3 downloadları listemde yerin dibine sokucu nitelikte bir sürü grup olduğu için hepsini tek celsede şak diye sildim çünkü, şimdi yeni yeni arşiv yapıyorum. Bu vesileyle de yolculukta kulaklarımın aradığı ''uzun yol şarkıları''nı sizinle paylaşayım dedim .



Sonic Youth - Teenage Riot
''Tekrar yoldalar şimdi, asiliik yolunda'' tarzı gaza getirici sözler, arkada kendini tekrar eden bitmeyen melodi. Vip turizmin minik koltuklarında kırmızı kamyondaki hippi gençler nostaljisi yaşatmak için. Dinlemek için videoya tıklayın.

Diğerlerinin de linklerini koydum.

The Smiths - There is a Light that Never Goes Out
Tünelin sonuna bakıp derin düşüncelere dalan arkadaşlar için. Çok hüzünlü çok.

U2 - Get on Your Boots
Başlık kendi kendini açıkladı sanki?

The Kooks - Seaside
Deniz yolculukları için. Akdeniz Akşamları'nın british versiyonu. Çok yanık söylüyor solist, neden acaba?

Morcheeba - Enjoy the Ride
Bir ara Dream TV'de yediyirmidört gösterilen, hayvanlı paganlı maganlı animasyon klibin olduğu şarkı. Dinlendirici, gerçi biraz nineden öğüt alır gibi: ''Bırak gölgeleri, zevk al yolculuktan...'', ''Koşmayı bıraktığın gün vardığın gündür.'' falan.

-K

Caterina Va In Citta

Güzel bir film izledim az önce cnbc-e'de. Yarısından başladım sanırım, bilmiyorum. Zaten ev ahalisinin itirazlarından ötürü de biraz törpüleyerek tamamladım. Ama hoşlandım son derece.

Caterina Büyük Şehirde, gibi bir şey oluyor çevirisi. Roma'da geçiyor. Adı üstünde, Caterina ve ailesinin şehir merkezine (sanırım) gelmesini anlatıyor. Gittiği okulda, onun geldiği yerin aksine çocukların dünyası pembe değil. Onlar artık çocuk değil. Kapitalist ve komünist kesimin keskin bir şekilde ikiye böldüğü öğrenciler. Cat ilk adımda komünist kesimle takılıyor sanırım. Ama ardından -törpülenmiş kısıma dahil olduğu için göremediğim bir yerde- zengin bakan kızının oyuncağı oluyor. Varoşluğunu eziyorlar. Üzüyorlar. Babası da aynı konumda. İtalya'nın bahtsız bir döneminde, zengin sevgilisiden ayrılan Cat kendine Grunge fanı bir aşık buluyor ve burda gözüme giriyor. Çocuk odasında sigara içerken fonda görünen Pearl Jam yazısına tapıyor D.

Evet gerçekten hoştu. Hazır bir konu bulmuşken, biraz da olsa güncel bir şeyler yazmayı becerebildiğim için mutluyum. Fena da olmadı hani. Sevgiler.

D.

MTV Aşkına














Selamlar efendim .bendeniz S. evet blogla yazıyla falan hiç alakası olmayan insan. hadi bir hevesle başladım yazmaya, ağzım kulaklarıma varıcak az sonra. Ne yazsam ne yazsam diye düşnürken , mtvnin haberlerine bakayım dedim ,güncel haberlerden haberdar olalım diye , diğmi ama . bu yaptığımı diğer blogger arkadaşlara söyleyince bi eziklendin, ecişbücüş oldum .Olsun abi seviyorum ben mtv'yi .programlarını,kliplerini ,anlamsız reklamlarını (bknz : reklamlarda biri büyük biri küçük 2 top müzik eşliğinde arka arkaya ilerler ve şekil değiştirir,evet biraz saçma ). ve karar verdim ki ilk yazı denyimim mtv üzerine olucak! çok mu fena durumdayım , çok mu aciz .of hayır iyidir mtv.

Bi kere izlemesi çok zevkli. müzik kanalı olmasına rağmen kesinlikle alakasız bi sürü deli saçması programlar yayınlar bu insalar (bknz :fist of zen ,run's house , hogan knows best, made, a shot at love with tila tequila vs vs..) ama benim favorim my super sweet 16, yok böyle bişey! hormonlu, abuk sabuk, isteklerinin nerdeyse tümü yerine getirildiği halde , mızmızlanacak bişeyi illa ki bulan, şımarık kelimesinin kesinlikle kifayetsiz kaldığı ,kibirli, sonradan görme, rezil, küstah, kendini beğenmiş,aptal sıfatlarının hepsini taşıyan 16lık kızlarımızın oğlanlarımızın bir parti aşkıyla,adeta baba parasını savurmak için yaşadığı ve ağızlarını burunlarını kırma isteğimi rekor seviyeye çıkaran program .evet adamlar bildiğin range rover istediği halde land rover alınınca bunalıma giriyor .oldu canım başka? oha diyesim gelir hep .neyse bu da bastırılmış duyguların dışavurumu demek ki . çok klişe biliorum ama şu dünyanın bi tarafında açlıktan ölen insnalar ,bi tarafında öküz gibi paraları bu kadar saçma sapan savuran insanlar var , dünya bu kadar boktan bi yer ,evet.

Ayrıca rocker diye tabir ettiğimz insanlar (bknz : diğer 3 blogger arkadaşımda dahil) bu kanalı gözden çıkarmışlardır .evet mtv yoktur onlar için, populer kültürün saçma sapan müziklerini yayımlayan bi kanaldır kendisi . hayır, oysa ki mtv hep icinde bulundugu yıllarin trendiyle el ele gitmistir. 80' lerin basinda iron maiden' lar AC/DC 'ler ki aynı zamanda Modern Talking 'ler; sonlarında disco zamanlarini atlattiktan sonra hard rock ile costurmus . 90' larda madonna' lar michael jackson`lar ve diger büyük isimlerle gercek pop kültürünün olusmasinda en büyük etkiyi yaratmış olan mtv zaten hangi dönemdeyse o dönemin populer kültürün yansıtmıştır. evet evet iron maiden da bir zamanlar populer kültürün kapsadığı bi olaydı .

İlk yazı için yeterli bence . bi kusurumuz olduysa afola .
Sevgileer !

S.~

Açılmış

Başlığa bakıp şöyle der insanlar bence; "Ne biçim yazar lan bu, duyulan* geçmiş zamanla haberdar oluyo blogundan." Demeseler bile, şu an eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürdüm. Tabi eşek demiyorum kimseye de. Haşa efendim. Öf ne dandik açılış oldu.
G arkadaşımız çok tanıtmış bizi, çok sevdirmiş. Sağolsun. K arkadaşımızın çabalarıyla yazabiliyorum bunu ben de. Çalışkan insan. S arkadaşımız da blogumuza bi' ayrılık, bi' marjinallik katacak aslında. İyi ki burdayız yahu.

Şimdi bu blog ya gece 02.30'dan sonra, ya da ben daha uyanmadan yani 12 civarında düzenlenmiş, adam olmuş. Ben tabi bilmiyorum bunları, rüyamda blog isimleri gördüm. En çok da şeyi sevdim; "Bremen Bazukacıları". Ama baktım her şey yerli yerinde, dedim isim fikri söylersem sayın G ve K söver bana. Yeniden saygılar onlara burdan.

Aslında ben pek güncel yazı yazamıyorum. Böyle başımdan geçen veya geçmiş gibi kurduğum şeyleri yazınca gülüyo' insanlar bazen. Ne biliyim böyle ciddi yazamıyorum. O yüzden tereddütteyim. Dediler eleştiri yazalım. Haydaa. Yani ben eleştirirsem dalga geçiyo' diye dava açabilirler. Olur mu olur yani. O yüzden ufak bi korku var içimde. Evet, 3 takipçimiz olan blogda yazacaklarım yüzünden dava edilmekten korkuyorum; üzerimde pijama, suratımda uyku sersemi bi' ifadeyle Welcome To The Jungle dinlerken.

Her neyse, uzatmamak lazım. Bence okunası şeyler yapabiliriz biz. İnanıyorum ben bize. Okuyun yahu bu blogu. Hem çocuk sevindirmek de sevaptır.

D.

Başladık Sanırım

Evet başladık sanırım bu işe, genelde blog açmak çok zahmetli bir iş olmasa gerek ama biz bunu devlet meselesi yaparak aylarca süren çalışmalarımız sonunda açtık. Bilmiyorum ne kadar gider ama giderse güzel gider. Bundan önceki yazıda açılmadan önceki son gece konuştuklarımız koyulmuş. Evet onlar özenle yazılmadılar, gece 12'yi geçtikten sonra ki hafif uyuşukluk ve uykusuzluğun verdiği bir durumla geçti o sohbet. İşte en sonunda 4 yazarımsı toplandı buraya ve durun tanıtıyım size kod adlarıyla.

K'dan başlayalım. K blogu açan kişidir ve kafasına bir şey koydu mu kesinlikle yapar. Bu arkadaş çok okuyup az gezen biri. Belki az gezmiyordur ama okuduklarının yanında az kalır. Çok şey bilir, çok şey öğrenir öğretir. Ara sıra seni bilgisiyle ezebilir ama fani dünya naparsın olur böyle şeyler.

D kendi çapında müzik yapan bir dost. Yok yok çalar aslında. Müziğe olan eğilimi iyidir. Bana göre sıkı bir HM dinleyicisidir. Aslında önceden o hikaye yazıyordu, biz onda ki yeteneği(!) gördük ve onu hikayecilikten güncelliğe taşıdık. Yazar o yazar.

S'nin bugune kadar yazı, blog v.b şeylerle ilgisi olmamıştır. Böyle hadi bende katılıyım havasındadır. Ama istese yazar. O genelde kendini biz HM dinleyicilerinden soyutlayarak kendini hiphop dünyasına atar. İyi biridir iyi.

G kimdir bu yazının sahibidir. Ama çok üşengeç biridir. O kadar çok şeyi aynı anda yapmaya çalışıyor ki bıkıyor.(bkz.obuaçalarkenkoşmak) Kendi blogunuda kapattı sırf yazmadığından ama burda yazıcak. :p Yerse tabiğ.

İşte böyle deli dolu bi kadromuz var. Bizi burda toplayan aslında geometri ve biyoloji derslerinde en arkaya toplanıp saçma muhabbetlerimizi yapmaktır. Saatin her zaman 12'yi geçmesini beklemek olmaz dimi. Bi gün böyle konuşurken birinin ağzından blog çıktı sonra buraya kadar geldik. Neyse takip edin filan bizi, güzel olicek.

~g

1.31.2010

Be Nice to Us ... We're Bloggers!

Önemsiz Not: Bu yazıda geçen isimlerin kısaltılmış olması size Manhattan Yukarı Doğu Yakası hissiyatı vermek değil, sözü geçen kişilerin eşe dosta madara olmalarını önlemektir. Sözü geçen kişiler 4 kişiler. Bu blogu açtılar. Fakat bu blogla ne yapacaklarına dair hiçbir fikirleri yok. İçlerinden biri tanıtım yazısı denen şeyi beceremediği için ilk yazıda okuyucuları böyle hiçbir kopya vermeden dımdızlak bırakmayı tercih etti.

K: Blog açmaya karar vermiştk 14959 geyiklerin birinde hatırlarsınız. 15 Tatilde kar oynayacağınıza gidin bi blog ismi fln düşünün. Blog hazır, sonra yazarsınız da istersiniz. İsteyene bloga girmek için msn+şifre 2lisi verilir(zaten sahtecikten msn o nıhaha).
S: ben de yazacak mıyım abla?
D: s de hip ve hop dünyasının perdelerini arayacak zilyon adet hard rock tarzı insan arasında
S: ow ye çok cool
D: ezeriz ki seni bence. evet.
S: kim kimi ezer orası tartışılır .
D: denemesek de olur.
S: uğraşamam ki zaten .
K: s de kafasına göre takılsın. hiphop yapmasın felsefe yapsın mesela.
D: s? oldu o zaman.
K: neden olmasın ki. içinde ne fırtınalar kopuyo da çaktırmıyor o. di mi lan? evet de de rezil olmayayım.
D: asjhdgsaf
S: d mal msn ? olum beynine 1500 basarım senin. asdsdfdf o ne demek lan :D
G: muhabbetde hepimiz vardık ama bi tek icraat k'dan çıktı, evet bravo. s'ye söz yok zaten. :p
S: seninde beynine 1500 basarım. yakarım lan burayı yakarım !!!
K: :D agresif gördüm s'yi.
D: s abarmış, evet. olm ben forum açtım, daha n'apiim. o zaman burdan en çok g'yi kınıyoruz.
S: allah belanı g.
K: forumun adresi neydi bu arada :P g kendi sitesine bile çaldım bayıra mevlam kayıra yapmış cık cık cık
S: çaldım mı? saldım deil mi o :D
D: çaldım bayıra? :D çok eğlendim evet.
K: yazım hatalarını gecenin 12sinde mazur görceköplgmhwrkth :P
D: aslında orijinali "saldım çayıra" ama bayır da benzeşken, olsun.
K: beni ezmek için yer mi arıyorsunuz ya, ya da dur iyice kıl edeyim: bNi eSssmeq için yr m! arıOsnnnss Yhaaa !!XD
S: töğbe estağfurullah gece gece mübarek cuma gününde
S: tövbe * afsadfjfd ouff intihar edcm
K: iğrendim kendimden evet.
S: oha orayı görmedim ben benden önce sen atla
D: oha uçuyo musunuz kafanız mı iyi oğlueeem? ayrıca k emoca çeviri yapan sözlükten faydalandım dimi, itiraf et bence.
K: hayır el emeği göz nuru. ahahah kendinden iğrenmek x 100
S: oha ! yeni icat mı ne?? bende isitorum, emotional dictionary istiorum !
D: ohoo s teknolojinin gerisindesin. ow yea meen. ben devamlı kullanıcısıyım. türkçe şeyleri emocaya çeviriyorum iletişmek amaçlı. çok seviyorum onlarla konuşmayı.
K:
www.keha.net/windows-programlari/3551-emo-converter-cevirici-v1-0-a.html; indir tak diye kur. asrın icadı bence. emolar ve insanlar arası iletişim.
D: adrese dikkat yalnız. keha.net ohaa ölsünler bence.
S: nie hiç kullanmıosun ! seni küçük pis kal ha ne ? küfür mü ettm :D
K: bence de . BnJe dHêêê !! öyk.
K: s kafan iyi mi?
D: k benden daha emosun artık. birileri benden daha emo. evet.
K: kıvırcık saçlı emo olmaz. nıhahah. hem emo-turkiye'ye üye olduğunu da biliyorum. ifşa edicem bunu.
S: ben olurum emo, düz uzun saç bi süre yıkamam yağlanır daha iyi olur
K: hayır sen grunge'sın. ama acı çeken , süzük bakışlara daha çalışman lazım.
S: o ne abla?
K: nirvana vardı ya yıvrim.
D: kurt diye öten tipe bak allam yareppim. moron, uyuz rock türü grunge bilgisiz, öğren.
D: ayrıca yetersiz ya da aşırı noktalama işaretinden anlamın içine ettim. evet.
K: 90lar + depresyon hırkası + sigaradan ve ottan boğazı acıyan gripli vokal + gitarlar. Oww yea man. Oww yea.
K: ''moron, uyuz rock türüDÜR grunge; bilgisiz; öğren.'' olacak o. çok sanatsal bir metin gibi durdu böyle de.
S: come on to rap, yeeee
K: kanye west radiohead dinliyomuş oolum sen ne diyosn
D: "Moron, uyuz rock türü Grunge'dır; bilgisiz. Öğren." olucak aslında.
K: ''Ey bilgisiz!!! Yaradanın adıyla oku'' gibi oldu bu. Vurgu bilgisizde değil grungeda olmalı. Bilgisiz, öğren; moron, uyuz rock türü grunge'dır.
D: ama ben bilgisize vurgu yapmak istiyodum gayet. karışma olm anlatımıma! atar yaptım.
K: De get bilgisiz.
D: oha. ben bilgi doluyum oluem. repe yapıcam şimdi hatta. bunu niye belirttim ki.
K: alter-ego'nun agresif karakterini yansıtıp, sosyal doyuma ulaşma istedin çünkü.
D: ulaşmak*. evet onu düşünüyordum ben de tam.
K: s tırstı ve kaçtı galiba bu arada.
S: ben içmeden sarhoş olanlardanım kafam güzel gibi 12312 kişiyle konuşuorum çok cözel
D: negzel.
K: Hayırlısı ile bir gün blog açarsak ilk yazısı kesinlikle bu olacak, evet.
D: bittik* (bkz. sansür) ilk yazıdan iyi mi.
K: böyle başlarsak gerisi gelmez zaten. herşeye rağmen biyrooon www.blogger.com a üye girişi yapmak için blogspot msnimiz vee şifremiz; ....
S: ow ye man ow ye
G: oha lağn ne çok konuşuyorsunuz.
D: öyleyiz işte biz.
K: g olaya fransız kaldı.
G: ilk 5-6 mesajı okudum sonra sona geldim, çok fena üşendim.
S: çok eğlendim bu konuşma sırasında, evet evet çok eğlendim .
K: hepimizin kafa iyiydi çünkü.
S: evet ben iyiyim
G: bazılarının hala iyi sanırım filan.
K: s 15 tatilde rapper mekanlara akmış. ne içiyorsa ben de istiyorum.
D: gazozumuza ilaç katar o.
S: içiniz fesat sizin
K: evet. bunu biliyodum zaten ben.
G: çok fena çoook.